BD Halkla İlişkiler & İn Designer
 
         2010 Miladi yılının bitip 2011 yılının başlamasına az bir zaman kaldı. Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağız. İşletmeler, özel ve resmi kurumlar, ticaret ile meşgul olanlar bilânçolarını çıkarıp kar ve zarar hesaplarını kontrol edecekler. Bu faaliyetlerin yapılması zaruridir. Bununla beraber genel olarak insanımızın sosyal yönüne baktığımız zaman birtakım yanlışların yapıldığına şahit oluyoruz.     

        Bir senenin sona erip müteakip yılın başlaması Ocak ayından Şubat’a geçiş kadar tabii, sessiz ve sakin olması gerekir. Bu densiz velvele, bu şaşkın telaş, bu manasız ve mantıksız eğlence, bu mübalağalı hazırlık, bu köksüz tatbikat bize yılbaşı karnavalının arkasında bir pislik olduğunu düşündürmelidir artık. En küçük bir  taassuba, peşin hükme ve manasız reaksiyonlara tenezzül etmeden ifade edebiliriz ki :  Yılbaşı gayri milli, gayri İslami, hatta bizde büründüğü kepazelik tabloları delaletiyle gayri insani bir hadisedir. İster batıdan, ister doğudan olsun, aldığımız yahut taklit ettiğimiz bir şeyi dejenere etmekteki maharetimizle yılbaşını da manasız ve mantıksız bir hale sokmuş bulunuyoruz.

        Yılbaşı, karanlık kilise ve havraların fanatik ve fundamentalist papaz ve hahamlarının, bir yıl daha ayakta durabilmek için, ölesiye sarıldıkları bir propaganda fırsatı oluşturmaktadır. Yılbaşı, Siyonistlerin protokolleri içinde; ülkeleri zayıflatmak, çökertmek, güçsüzleştirmek yönünde teşvik ettikleri kumar, içki, zina, israf, eğlence, can ve mal kaybı, boş işlerle uğraştırma, iş veriminin düşürülmesi, kültür emperyalizmi ve inanç erozyonu açısından da mutlaka terk edilmelidir. Yabancılara karşı şuursuz bir sevgi, taklit ve benzeme kompleksindeki fertlerin ve cemiyetlerin “inanç erozyonu”na uğradıkları ve uğrayacakları, dinimizde veciz bir şekilde izah edilmiştir. Rasülüllah Efendimiz’in Müslümanlara ışık tutan mübarek sözlerinde bu benzeşme, tüyler ürperten bir kesinlikle dile getirilmiştir: “Men teşebbehe bi kavmin fehüve minhüm” Yani, “Bir kavim, kendini başka bir kavme benzetirse, o onlardandır” diye ifade buyurulmuştur. Kendi milli, dini, ahlaki, ictimai değerlerini çiğneyerek, başka bir inancın “çarpık gelenekleri”ni taklit etmek, batıl ve temelsiz bir inancın bunalımlı insanlarına benzemeğe çalışmak… Ne korkunç bir ictimai bir hastalık. Taklit etmeye çalıştığımız Avrupalının bu konudaki tavrına bir göz atalım isterse..İngiltere’de Yılbaşında Noel Baba Yok!

       Memleketimizde çılgınca kutlanan (!) Hıristiyanların dini bayramı Noel’de “Noel Baba” temasının kullanılması, İngiltere’nin Birmingham şehrinde Konsey tarafından, diğer dinlere mensup insanları rahatsız ettiği gerekçesiyle yasaklandı. Müslüman Türk çocuklarının beynini yıkayan hurafe Noel Baba artık İngiliz caddelerinde dolaşmayacak. Şehrin önemli cadde ve merkezlerinde dükkânların, yılbaşı maksadıyla ışıklandırılmasını da yasaklayan konsey, Merry Christmas (Yılbaşı kutlu olsun) mesajlarının da rahatsız edici şekilde kullanılmasını yasakladı. İngiltere’nin büyük şehirlerinde bu tatbikata gidildiğini belirten konsey üyeleri, şehirdeki diğer dinlere mensup insanların, yılbaşı kutlamaları sırasında rencide edilmesinin önüne geçmek ve Hıristiyanlık geleneklerinin zorla kabul ettirilmesini önleyerek din hürriyetinin kısıtlanmasına seyirci kalmamak için bu kararın alındığını söylediler. Hazret-i İsa (a.s.)’ın doğuşunu temsilen düzenlenen gösterilerin de, halka açık yerlerde yapılmasını yasaklayan “konsey”, yılbaşı kutlamaları sırasında kilise çanlarının da sırf bu maksatla çalınmasını yasakladı. Ayrıca konsey, din mozaiğinin oldukça girift olduğu Birmingham şehrinde, Hıristiyanların, dini bayramlarını kendi evlerinde kutlamaları ve taşkınlık yapmamalarını istedi.

       Bir mümine yakışan, ömründen geçen günler ve yıllar ile ölüme ve kıyamete yaklaştığını dikkate almak, yılbaşı kutlamaları bahanesiyle haramlara dalmak değil, Peygamber Efendimizin “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” buyurduğu gibi her fırsatta kendi muhasebesini yapmaktır. Mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam dini, insanlığa yön vermek, hak yolu göstermek ve hayata tatbik edilmek üzere gönderilmiş ilahi bir sistemdir. Hedefi, insanları dünyada ve ahirette saadet ve mutluluğa götürmek olan İslam’ın hiçbir sisteminde, iktisadi, ictimai, hukuki, ilmi, fikri, ruhi ve kültürel hiçbir görüşünde noel ve miladi yılbaşı kutlamanın yeri yoktur.

Mağlup milletler galiplerin adetlerini taklit ederler. Bir milletin temeli ve kökleri, o ülke insanının milli-manevi değerleri, örf ve adetleri, velhasıl irfan ve ahlakıdır. Diğer bir tabirle “milli kültürü”dür. Maalesef Tanzimat’tan bu yana, özellikle son yıllarda bazı basın ve medya yoluyla milli kültürümüz bilerek ya da bilmeyerek amansızca imha yarışına girilmiştir. Müslüman-Türk insanının aile yapısı dejenere edilmekte, kendi milli ve dini örf ve adetlerimizin yerine Batı’nın çürümüş-kokuşmuş, zararlı örf ve adetleri ikame edilmeye çalışılmaktadır. Milli-manevi değerlerimiz korkunç bir tahribat bombardımanı ile karşı karşıyadır. Bunlardan biri, hatta en önemlisi de yılbaşı kutlamalarıdır.

      İbni Haldun’un Mukaddime’sinde ortaya koyduğu,”Mağlup milletlet, galip ve fatih milletlerin örflerini, adetlerini ve an’anelerini taklit ederler” teşhisi doğrudur. Aydınımızın hiç de azımsanmayacak bir bölümü, Hıristiyan Batı kültür potasında eriyerek, Batı medeniyetinin temsilcisi, hatta müdafii haline gelmiştir.Bu temsilcilik gayretini teknikte, ilimde, birtakım keşif ve buluşlarda değil, sadece örf, adet, eğlence v.b. konularda göstermektedirler. Yabancıların ilim ve tekniğini bırakıp, örf ve adetlerini, yaşayışını, kültürünü, giyim şekillerini almak medeniyet olamaz. Bu olsa olsa, kendi öz benliğini inkar etmek ve basitleşmek olur.

     Bakınız, 1990 yılında Londra’da BBC yayınları arasında çıkan “Misyonerler” adlı kitabın Müslümanlar ile alakalı kısmında aynen şunlar yazılı: “Müslümanları Hıristiyanlaştırmak imkansızdır. Onları Hıristiyanlaştırabilmek için önce onları dinden uzaklaştırmak gerek. Bu hususta her türlü faaliyeti yaparken adına “çağdaşlaşma” deyiniz.”

     Osmanlılar zamanında “muasırlaşma” diyen misyonerler, günümüzde de “çağdaşlaşma” maskesini kullanmaktadırlar. Ne yazık ki birçok insanımız, hala bu “çağdaşlaşma” tuzağına kapılarak kendi dinini, kendi örf ve adetini bırakıp, bu oyuna gelmektedir. Memleketimizde kutlanan (!) yılbaşı rezaletlerinin altında da hiç şüphesiz bu maksadın yattığını hatırdan çıkarmamak lazımdır.

Evet, bugün Noel ve Noel Baba rezaletleri, yılbaşı çılgınlıkları adeta teşvik edilmektedir. Bu korkunç çöküntüyü, ancak kendi öz benliğimize, yani kendi ahlaki değerlerimize, örf ve adetlerimize sahip çıkmakla durdurabileceğimiz ise gayet açıktır.

İnsanımızın birçoğu geçim sıkıntısı çekerken ve ülkemizin bir yığın iktisadi-ictimai meseleleri dağ gibi ortada iken, yapılan yılbaşı israfı ile yalnız manevi yönden değil, maddi bakımdan da çok şey kaybettiğimiz aşikardır. Çam ağaçlarına ve hindi sürülerine savaş açmak, içki şişelerini boşaltmak, kumar masalarında küflenmek, birçok genç dimağların böyle bir gecede alkolle tanışması, trafik kazaları ile kaybedilen canlar ve milli servetler hep bu gecenin kayıplarından değil midir? Kaldı ki Hz. İsa’nın doğumu vesile edilerek kutlanan Noel’in ve yılbaşı kutlamaları(!)nın gerçek Hıristiyanlıkla da bir alakası yoktur. İsa aleyhisselam’ın doğum tarihi ne yılbaşı, ne de yıl sonu olarak Hıristiyanların zannettiği gibi değildir. Hz. İsa Milat’tan çok önce yaşamıştır. Zaten Hıristiyanlar dahi bu konuda hemfikir değildir. Bu uygulamalar Batı’ya ve Hıristiyanlığa Putperestlikten geçmiştir. Şöyle ki: Hazreti İsa’nın doğum günü kesin olarak bilinmediği için ilk Hıristiyanların Hazreti İsa’nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Doğu Roma İmparatoru Konstantin putperestken miladın 313. senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyi ve “teslis” (üçlü ilah)inancını da Hıristiyanlığa soktu. Teslis inancına karşı gelen Aryus’u öldürttü. M.S. 325’te İznik’te toplanan din konseyinde, güneşe tapan putperestlerin adetlerinin kabulü ile Güneş tanrısının doğum günü varsayılan  25 Aralık yılbaşı kabul edildi. Hıristiyanlar da Hazreti İsa’nın 25 Aralık’ta doğduğunu kabul ettiler. Neticede Noel ve yılbaşı kutlamaları(!) M.S. 354’te Roma’da başlamış oldu. “Noel Baba” diye bilinen Aziz Nikola da M.350 yıllarında Anadolu’da Myra (bugünkü Demre-Antalya) da  yaşamış, çocuklara özel armağanlar getirdiğine inanılan efsanevi bir kişiliğe bürünmüştür. “Noel Baba” haline sokulması önce Almanya’da görüldü. Daha sonra da Amerika’ya yerleşen Hollanda’lı  Protestanların gayretleriyle ABD ve İngiltere’de kutlanan çocuk bayramlarında yer verilmeye başlandı. Noel yortusunun da koruyucusu olarak kabul edildi. Hıristiyanlığın sembolü haline geldi. Türkiye’de özellikle son yıllardaNoel Baba’ya karşı bir sempati olduğunu, maketlerinin satıldığını müşahede ediyoruz. Üzülerek belirtelim ki, sırtlarındaki çuvalları tıka basa kültür emperyalizminin türlü göz alıcı, alacalı bulacalı hediye ve oyuncakları ile pusuda bekleyen Noel Babalar Jingle Bell şarkısını söyleyerek, Mehmetçiğin süngüsünün ucunda sürüldükleri yurdumuza evlerimizin bacalarından değil kapılarından ellerini-kollarını sallayarak girme fırsatını ve hakkını bulmaktadırlar.

Kısaca Noel ve yılbaşı kutlamalarının ne dini ve ne de milli benliğimizle hiçbir alakası yoktur. Bizim dini bayramlarımız vardır. Bizim dinimiz mükemmel ve mükemmildir.

Noel ve benzeri gayri Müslim adetlerinde içki, fuhuş, israf, cinayet ve her türlü olumsuz haller vardır. Bizim bayramlarımızda insanlık, güzel ahlak, büyüklerin ellerinin öpülmesi, hastaların ziyaret edilmesi, küslerin barışması vardır.

Noel ve yılbaşı kutlamalarında maalesef alkolün de etkisiyle yüzlerce insanın trafik kazaları v.b. sebeplerle ölmesi ya da yaralanması, hayatların kararması vardır. Ailelerin perişan olması, neslin karışması vardır. Halbu ki bizim bayramlarımızda gönüllerin ihyası, kalplerin hoşnut edilmesi vardır.

Merhum Arif Nihat Asya dediği gibi: “Biz, muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz. ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.”

Evet, bir müslümanın, gayri Müslimlerin adetini, yılbaşı maskesi-yutturmacası altında kutlaması, Allah korusun, itikadi yönden de onu tehlikeli uçurumlara iter. Zira yılbaşı ne niyetle kutlanırsa kutlansın, bu adetin Hıristiyan din kültürü sınırları içinde yer aldığı açıktır.

Onun içindir ki, kendi milli, dini, ahlaki, ictimai değerlerini çiğneyerek, bir başka inancın “çarpık gelenekleri”ni taklid etmekten, batıl ve temelsiz bir inancın bunalımlı insanlarına benzemeğe çalışmaktan kaçınalım. Yılbaşının dünyevi birçok işimizde bir takvim yılı başlangıcından öteye bir şey olmadığını bilelim.

Mevla Ümmet-i Muhammed’i ve evladını muhafaza buyursun. Resül-i Zişan Efendimiz hürmetine, sevgililerinin yüzü suyu hürmetine...

 
Üniversite tercihlerinde Sözel Bölüm öğrencileri için fazla seçim hakkı olmamasına karşı ve kafalarında ki acabalardan dolayı Halkla İlişkiler ile alakalı bir bilgi topluluğunu paylaşmak istedim.Dün katılmış olduğum bir seminerde sözel öğrencilerinin Halkla İlişkilerden kaçtığını fark ettim.Sorduğumda Tarih Coğrafya gibi bölümlere yönelmişler.Kafalarında o kadar soru işaretleri dolu iken kim olsa aynısını yapardı bence.Yöneltilen sorularda abi biz çekiniyoruz, korkuyoruz, sosyalleşemedik gibi kimisi bilgisayar kullanmasını bilmiyorum, karşımdaki ile iletişim kurmakta güçlük çekiyorum gibi sayısız sorulara maruz kaldım.Biz bu halde nasıl Halkla İlişkiler okuyabiliriz diye adeta kendilerine eziyet ediyorlardı.Konuşmama başlamadan önce sordum öğrencilere kaçınız İletişim Fakültelerini tercih edeceksiniz? Ellerini kaldırdıklarında saymak hiçde zor olmadı. 3-5 kişi... Sonra Halkla İlişkileri seçmek isteyen kaç kişi olduğunu bu 3-5 kişiye sordum.İçlerinden sadece 2 kişi biz seçmek istiyoruz ama puanlarımız yetecek mi diye kafaları dolup taşmış.Açikcası 50 kişi içinden bu kadar az olmasına anlam veremedim.Anladım ki Halkla İlişkilerin ne olduğunu ne yaptığını bilmemekteler.Konuşmama başladığımda gayet sakin bir o kadar da heyecanlı bir şekilde Halkla İlişkilerin işlevinden çok eğlenceli kısımlarını anlatmaya başladım.Bir baktım ki anlat anlat herşeyi anlatıvermişim.Çünkü Halkla İlişkiler baştan sona bir eğlenceden ibaret kendi açımdan.Yaklaşık iki saat karşılıklı görüştük anlattık sorularına cevap verdik öğrencilerimizin.Seminer bittiğinde öğrencilerin yarısından fazlası tercihlerini bir kenara bırakıp yanıma geldiler.Bize daha detaylı anlatırmısın diye sorduklarında gecemiz bu şekilde ilerledi ve bu arkadaşları doğru yönde seçim yapmalarına yönlendirdiğimi düşünüyorum.Tercih zamanı tekrardan öğrencileri kardeşlerimize bir ışık tutmak babından Halkla İlişkilerin daha çok ne olduğunu neler yaptığını anlatmak paylaşmak istedim...

Saygılarımla...
Bedii Durmuş (İletişim Mühendisi)

Birden fazla bilim dalı ile beslenen, bu bilimlerin verileriyle senteze ulaşan halkla ilişkiler kavramı üzerinde, uzun süre tam bir görüş birliğine varılamaması, kavramın sosyal bilimlerin alt dalları içinde yorumlanmasına neden olmaktadır.
  
Yönetime danışmanlık işlevi ve pazarlama iletişimine verdiği desteğin yanında, çok farklı alanlara uygulanabilen halkla ilişkiler, birlikte düşünüldüğü komşu dallarla ilişkili olduğu kadar aynı zamanda bağımsız bir faaliyet alanıdır.
 
Kavramın tarih içinde geçirdiği değişim, komşu dallarla olan iç içeliği ve özellikle çok farklı alanlara uygulanabilir olması, tek bir tanım üzerinde birleşilmesini güçleştiren temel nedenlerdir.
 
Kavram üzerinde geniş bir görüş birliğine varılamamış olması, Foundation for Public Relations Research and Education’u geniş çaplı bir araştırmaya yöneltmiş, bu çalışmada, halkla ilişkiler kavramının çevresel faktörler ve son yetmiş beş yılda yaşanan değişimlerden nasıl etkilendiği araştırılmıştır. 1906–1976 tarihleri arası dikkate alınarak yapılan araştırmada 65 uzman çalışmış ve 472 tanımın analizi ışığında varılan tanıma göre, halkla ilişkiler, “bir işletme ile hedef kitle arasında karşılıklı iletişimi, anlayışı, oluşturmaya ve sürdürmeye yardımcı olan ayrıcalıklı bir yönetim görevidir” sonucu çıkmıştır.
 
Bu araştırma sonucuna göre Halkla İlişkiler:
- Uzmanlık gerektirir.
- Bir yönetim görevidir ve uzmanlar tarafından yerine getirilmelidir.
- Kamuoyunun etkisinin farkında olarak çeşitli gruplar arasında iletişimi düzenler.
- Hedef kitlenin davranışları hakkında yönetimi bilgilendirir, kuruluşun gerek duyduğu araştırmaları yaparak önerilerde bulunur.
- Kuruluşun kar amacı yanında sosyal sorumluluğunun da olduğunu kanıtlayacak biçimde davranmasına yardımcı olur.
- Kamuoyu araştırmaları ve diğer araştırma yöntemleri ile çeşitli iletişim araçlarından yararlanır.
- Gerek danışman firma, gerekse kuruluş içi halkla ilişkiler birimi olsun, yönetimin bir parçası olarak faaliyet gösterir.
 
Bazı yayınlarda bulunan ve uluslararası alanda geçerliliği kabul edilen tanımlardan bazıları şunlardır:
 
* Halkla ilişkiler, kişinin ya da bir kurumun halkla ilgisini geliştirme ve anlama yolundaki çabalardır. (Encylopedia Britannica, Cilt 18 )
 
* Kişi, şirket ya da bir kurumla halk arasındaki karşılıklı anlayış ve iyi niyeti geliştirme bilim ya da sanatıdır. (Webter’s New Collegiate Dictionary)
 
* Bir sanayi kolu, sendika, şirket, meslek grubu, hükümet ya da bir başka kuruluşun; müşteri, işçi, ortak gibi özel kamu grupları ya da geniş anlamıyla halk ile sağlam ve verimli bağlar kurup bunları geliştirerek, kendisini çevresine yerleştirme ve topluma tanıtma için giriştiği çabalar. (Webter’s New International Dictionary)
 
* Halkı, haberleşme yoluyla bir kuruluşun lehinde düşünmeye, onu desteklemeye, güçlüklerle karşılaşsa da onu uzun süre yılmadan denemeye teşvik etmek, bu yolda etkilemek. (Prof. Byron Christian)
 
*  Bir kuruluşun kişiliği, siyaseti ve bu siyaseti uygulama çabası. (Yazar Herbert  Baus)
 
*  PR, güdülecek politikayı, sunulacak hizmetleri, yapılacak işleri, bireyler ve grupların yararlarına uygun şekilde planlamak için sürekli olarak geliştirilen bir oluşumdur. Yararları düşünülen bireyler ve grupların, bu oluşumu gerçekleştirecek kişi ve kurumlara gösterecekleri iyi niyet ve güven, PR çabasının başlıca amacıdır. PR bu düşünceler göz önünde tutularak hazırlanan politikaların, uygulanan hizmetlerin ve çabaların iyice anlaşılmasına, halk tarafından anlayış ve kabul görecek bir iş programının izlenmesine yardım eder. (Prof. Emerson Reck)
 
*  PR, çeşitli insan grupları arasında karşılıklı yararların korunmasını sağlayacak uyumu yerleştirme sanatıdır. Kamu veya özel şirket ya da başka bir kuruluşun, eylem alanına giren kişiler veya gruplarla, karşılıklı yararları göz önünde tutarak güçlü bir denge kurma işlevidir. (Scott M. Cutlip)
 
*  Belirtilmiş hedef kitleleri etkilemek için hazırlanmış, planlı, inandırıcı haberleşme çabasıdır. (John Marston, The Nature of Public Relations)
 
*  Bir kuruluşu, çalışanlara, müşterilere, ilgili olduğu kişilere sevdirme ve saydırma sanatıdır. (Sam Black, Practical Public Relations)
 
*  Halkla ilişkiler, yöneticiliğin, halkın davranışlarını değerlendiren kişinin ya da kuruluşun güttüğü politika ve eylemleri kamu yararı ile bağdaştıran ve halkın anlayış ve desteğini kazanacak bir iş programı düzenleyip uygulayan yanıdır. (Public Relations News)
 
*  Halkı belirli bir tutumu kabule ya da belirli bir uygulama yolunu izlemeye inandırma sanatıdır ve yöneticilikle sıkı bağlantısı vardır. (Howard Stephenson, Public Relations Practices)
 
*  Halkla ilişkiler, özel ya da tüzel kişilerin belirtilmiş kitlelerle dürüst ve sağlam bağlar kurup geliştirerek onları olumlu inanç ve eylemlere yöneltmesi, tepkileri değerlendirerek tutumuna yön vermesi, böylece karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler sürdürme yolundaki planlı çabaları kapsayan bir yöneticilik sanatıdır. (Dr. Alaeddin Asna, Public Relations)
 
*  Kuruluş yöneticilerinin programlarını uygulayabilmek, hem kuruluş hem de halka hizmet verebilmek için eğilimleri, istekleri analiz etmek ve sonuçlarını tahmin etmeye yönelik sosyal bilim ve sanattır. (Moris R. Botman, Public Relations Carrers)
 
*  Bir kuruluş ile hedef kitlesi arasında iyi niyet ve karşılıklı anlayışa dayalı ilişkileri sürdürmeye yönelik, önceden planlanmış çabalardır. (Frank Jefkins, Public Relations)
 
*  Karşılıklı yarar sağlayan iki yönlü iletişime dayalı, dürüst ve sorumlu uygulamalarla kamuoyunu etkilemeye yönelik planlı çabalardır. (Cutlip, Center ve Brom, Effective Public Relations)
 
*  Halkla ilişkiler, kuruluş ile hedef kitlesi arasındaki iletişim yöntemidir. (James Grunig, Fraiser Seitel, The Practice of Public Relations)
 
Kişi ya da kuruluşun amaçlarını gerçekleştirmesine yardımcı olan, önem sırası kimi zaman tüketici, kimi zaman dağıtımcı ve çalışanlar gibi, kuruluşun yapısına göre değişkenlik gösteren hedef kitlelerle gerçekleştirilen stratejik iletişim yöntemidir. (F: Balta Peltekoğlu, Halkla İlişkiler Nedir?)
 
Bu tanımlardan yola çıkarak çıkardığım sonuca göre, Halkla İlişkiler,
“Kişi ya da kurumların hedef kitlesi ile iletişimini sağlayan, kendisini hedef kitleye tanıtma ve hedef kitlesini de tanıma yönünde iki yönlü iletişime dayanan, dürüst ve planlı faaliyetleri kapsayan, uzmanlık gerektiren bir yöneticilik sanatıdır” diyebiliriz.
 
Kaynaklar:  
Prof. Dr. Filiz Balta Peltekoğlu, Halkla İlişkiler Nedir?, Geliştirilmiş 2.b., İstanbul: Beta Yayınları, 2001,s.1.
Dr. Alaeddin Asna, Public Relations Temel Bilgiler, 2.b. İstanbul: Der Yayınları, 1998, s.11.

 
Halkla İlişkiler mesleğine adım atmayı planlayan lise öğrencisi genç kardeşlerimiz için ve bu mesleğe adım atmış Halkla İlişkilere gönül verenlere... Benim penceremden bir Halkla İlişkiler klasiği...


Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü 3.sınıf öğrencisi olarak bu alanda eğitimimi devam ettirdiğim için çok mutluyum fakat okuduğum alanı söyleyince anlamsız bakışlar görmekten nefret ediyorum hele bir de işletme sahipleri bile bizi işe yaramaz insan kalabalığı ile bir tutarken kahrolmamak elde değil.Günümüz Türkiyesin de hala Halkla İlişkiler deyince boş işe yaramaz bir olguymuş gibi lanse edilmesi beni ve bu alana kendini adayacak kişilere bir hakarettir bence. Bu kanıyı değiştirmek ve bu bölümün önemini anlatmak için katetmemiz gereken çok yol var diye düşünüyorum. Eminim ki her insanın kendine pay çıkartacağı birçok nokta vardır.İnşallah bizden sonra gelecek kardeşlerimize ve iletişim deryasına atılan her iletişimciye faydalı olması dileklerimle...



Halkla İlişkler Nedir? Ne değildir?

Halkla İlişkiler, bir kurum, kuruluş ya da kişilerin itibar yönetimidir.Halkla ilişkiler bir iletişim sürecidir ve bütünsellik taşır.Halkla İlişkiler, dün, bugün ve gelecek üzerine kurulu bir yapı taşıdır. Bu sebeple bugünü kurtarmaya yönelik değildir, bir süreklilik gerektirir.

Halkla İlişkiler çalışmalarında yüz yüze iletişim olmakla birlikte, sadece yüz yüze ilişkilerin olduğu çalışmalar halkla ilişkiler değildir. Arasındaki farkı iyi anlamamız gerekir.
Halkla İlişkiler sadece Danışma demek değildir.Eğer halkla ilişkileri yapılan kurum yada kuruluşların için danışma hizmetlerine gereksinimleri varsa, bu birim de halkla ilişkilerin konuları arasında yer alır ve halkla ilişkiler birimine bağlıdır.Danışma tamamen ayrı bir departman olup dediğimiz gibi halkla ilişkiler birimine bağlı ayrı bir kurumdur.
Halkla İlişkiler de reklam yoktur.Reklam ürün hakkında bilgi vermeyi ve kısa zamanda satışı yapmayı hedefler.
Halkla İlişkiler uzun vadede imaj oluşturmalı ve kurum kimliğini pekiştirmelidir. Ancak dolaylı olarak satışı da etkiler.
Halkla İlişkiler sadece müşteri ile ilişkiler değildir.  Ancak müşteri ile ilişkiler halkla ilişkilerin konuları arasındadır.
Halkla İlişkiler bar, lokanta,eğlence mekanlar gibi yerlerdeki yer göstericilik ya da müşteri çekme oluşumu taşımaz.
Halkla İlişkiler sadece organizasyon yapmak değildir.Ancak adına çalışılan kurum için yapılan halkla ilişkiler çalışmalarının içerisinde organizasyonlarda yer alır. Ayrıca bu organizasyonların hangi zamanda, hangi konuda, nasıl olması gerektiğine de halkla ilişkiler çalışanları karar verir.
Halkla İlişkiler boş vakitleri değerlendirmek değildir.Bilakis boş vakitlerde kendi bilgi birikimimize birikim katabileceğim bir uğraş olmalıdır.
Halkla İlişkiler eğlencelerde, kadeh ile insanların içerisinde dolaşmak değildir.
Sadece süslenip mini etek giyip yapılabilecek bir meslek de değildir Halkla ilişkiler.
Halkla İlişkiler sadece basında haber çıkartma amacı içerisinde değildir. Ancak adına çalışılan kurum yada kuruluşun basınla güzel ilişkiler kurmasını sağlamak ve basında istenilen içerikte ve zamanda haberler çıkmasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapmak da Halkla İlişkiler biriminin görevleri  arasındadır.

Halkla İlişkileri o kadar geniş vadede ve bir o kadar geniş sahada anlatabiliriz ki günümüzde bilinen yaklaşık 472 adet tanım ile karşı karşıya kalmaktayız. Neden acaba bu kadar çok tanımı var hiç düşündünüz mü? Yoksa Halkla İlişkiler bir meslek değilde bir Sanat mı? Sanatçılar bu işe ne der bilemeyiz ama Halkla İlişkiler bir bilim de olabilir bir merakta olabilir. İşte iletişim öyle bir yelpazede bizlere esiyor ki bunu çözebilecek bir kanı daha oluşturulmadı.Kesin bir görüş birliğine varılmış olsaydı zaten Halkla İlişkilerin ne 472 adet tanımı olurdu ne de bilim mi sanat mı meslek mi ne olup bittiğini bilebilirdik.



Saygılarımla...

Bedii Durmuş (İletişim Mühendisi)                                                                                               







    HOS GELDİNİZ...

    Merhabalar...
    Bu site; çalışmalarımı, yazılarımı, tasarımlarımı, şiirlerimi, halkla ilişkiler alanında ilgili paylaşımları paylaştığım kişisel bir web sitesidir.

    Genel olarak iletişim ve insan ilişkileri üzerine paylaşımlar bulunmasının yanında harici her türlü şahsi çalışmalarımı ve projelerimi bulabilirsiniz.

    Sevgi saygı çerçevesinde yorumlarınızı,desteklerinizi ve önerilerinizi bekliyorum.

    Teşekkürlerimi rica ederim

    Bedii Durmuş
    (İLETİŞİM MÜHENDİSİ)

    Picture

    ARŞİV

    October 2010

    KATEGORİ

    All
    Halkla Ilişkiler

    RSS Feed

    View my profile on LinkedIn